19 Mart 2011 Cumartesi

“Mismillah!”

Zeynep’le annesi, o içinde her şey olan kitabı, yani Kur’ân’ı okumaya başladılar. Önce annesinin ağzından bir fısıltı duyar gibi oldu Zeynep. “Efendim?” dedi. Kendisine bir şey söylendiğini sanmıştı. “Besmele çektim.” dedi annesi.

“Bismillahirrahmanirrahim.”

Zeynep şimdi daha iyi duymuştu. “Dedem beni kucağına alırken de aynı şeyi söylemişti.” dedi. Annesi gülümsedi. “Çünkü her işin başı ‘Bismillah’tır. Her işe başlarken ‘Bismillahirrahmanirrahim’ deriz. Kur’ân okumaya başlarken de, yemek yapmaya başlarken de…”

Zeynepcik sormadan edemedi:

“Neden bismillah diyoruz ki? Sebebini tam anlayamadım.”

Annesi gözlerinin içine baktı Zeynep’in. Bu bakış çok hoşuna giderdi. Annesinin gözlerinin içinde kendisini görebiliyordu. Annesi anlatmaya başladı.

“Hani, hatırlar mısın, bir masalda, ‘Açıl susam açıl!’ deyince açılan bir kapı vardı. Kapı bu sözü söylemeden açılmıyordu.” Zeynep başını salladı. Annesinin gözlerinin içindeki Zeynep de salladı başını. “Biz bu söze ‘parola’ diyoruz. Dün seyrettiğimiz filmde de vardı, hatırlasana. Kapıya bir yabancı gelirse, parolayı soruyorlardı. Bilemezse içeri almıyorlardı. Parolayı bilmeyen dışarda kalıyor, yabancı ve düşman sayılıyor. Ama parolayı söyleyince, herkes dost olduğunu anlıyor ve sana öyle davranıyor.”

Zeynep bütün bunların “Bismillahirrahmanirrahim”le ilgisini merak ediyordu. Gözlerini annesinin gözlerinden ayırmadan öylece durdu. Dudakları aralanmıştı meraktan.

“Bismillah da onun gibi bir parola işte!” dedi annesi.

“Bir işi yapmaya başlayınca, varlıklar âleminin kapısını aralarsın. Onların seni tanımasını, sana destek olmasını umarsın. O zaman bir işe başlar başlamaz, kendini tanıtman gerek. Onları ve seni yaratan Allah adına burada olduğunu söylemelisin.

İşte ‘Bismillah’ diyerek, Allah’ın adıyla iş yaptığını hatırlatırsın, O’nun kulu olduğunu hatırlarsın, O’nun izniyle hareket ettiğini söylemiş olursun. Yani, bu âlemin parolasını fısıldamış olursun. Eğer parolayı söylemezsen, yabancı ve düşman sanılırsın. Bir bahçeye izinsiz girmek gibi bir şey bu! O zaman sana kapılar açılmaz, işlerin kolaylaşmaz. Parolayı söylersen kapılar açılır, yabancılık çekmezsin, hiçbir şey de sana yabancı ve düşmanmış gibi gözükmez.

“İşte biz de ‘Bismillah’ diyerek başlıyoruz okumaya; tâ ki Rabbimizin söyledikleri bize açılsın ve ne sorumuz varsa cevaplansın.”

Zeynep, “Şimdi ‘Bismillah’ deyince Kur’ân’ın kapağı kendiliğinden mi açılacak?” diye sordu. Annesi bu masumca soruya tebessümle karşılık verdi. Biraz gülüştüler. “Aslında, evet!” dedi annesi.

“Biz Allah adına açacağız Kur’ân’ı ve o da bize sırlarını açacak, sorularımızı cevaplayacak.”

“Hadi var mısın?” dedi annesi. Elinden tuttu Zeynep’in. Kur’ân’ın ilk kapağını Zeynep’in minik elleri kaldırdı.

Ama önce parolayı söyledi:

“Mismillah!”

Senai Demirci

veee zafer blogger'ın :)))

ve uzun bir bekleyişten sonra blog'um ve diger bloglar açıldı çok sevindim

sanırım Abdullah Gül el atmıstı bu olaya ve saolsun halletmişte Allah razı olsunn iyiki varlar

ve artıkk tam gaz yola devam hevesim kursagımda kalmadıı  hepimize hayırlı ve de ugurlu olsunnn



15 Mart 2011 Salı

BLOGGER HAKKINDA

TAM KENDİME BÜYÜK UGRAİLAR SONUCU BLOG AÇAYIM DEDİM VE KAPATACAKLARI TUTTU BUDA ŞANSMIDIR YA :(

AMA ANLAMADIMKİ BAZI YERLERDE AÇILDI DENILIYOR BAZI YERLERDE AÇILMAK ÜZERE DENİLİYOR TAVSİYE ETTİGİM KİŞİLER BLOGUMU ZİYARET EDEMİYOR AMA BEN BİR ÇOK BLOGU ZİYARET EDEBİLİYORUM ACABA ONLAR YENİ WORDPRESSDEMİ

AHH BİRİLERİ BU YAZIYI OKURSA YORUM YAPMAYI İHMAL ETMESİN İNSALLAH KAPOANMAZ KAPANIRSA ÇOK ÜZÜLÜRÜM ÇOK BENİMSEMİŞTİM

4 Mart 2011 Cuma

Konyalı'nın Çiğköftesi :)

Birkaç gündür ugrayamaz oldum buraya adapte olmadıgımdan sanırım  söyle bir göz atayım derken geçen günkü yaptığım çiğköftemi eklemek aklıma geldi evet ben çiğköfte yaptım  :) ve Allahın izniylede becerdim hiç beklemeiyodum kendimden ama guzel oldu ekşili ekişili  adı benden tadı Allahım senden diyerek başlaadım işe  bayagı bilek isteyen bi lezzet erkekler yapmalı kadınlara göre degil adını konyalının çiğköftesi koydum tarifini vermicem bilindik malzemeler :D işte çiğköftem :D

2 Mart 2011 Çarşamba

Çocuğa Tasarrufu Öğretmek Şart!

 
 
Giderek tüketim toplumuna dönüşen dünyamızda bu gidişatı değiştirme sorumluluğu, gelecek nesilleri yetiştirecek olan anne ve babalara düşüyor.
Çocukların tasarruf bilincine sahip olmamasının sadece aileleri değil, tüm dünyayı ilgilendiren bir sorun olduğunu söyleyen Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı Öznur Simav Durusoy, önemli bilgiler veriyor.
“Çocukların tasarrufa, yani ekonomiye alıştırılması her dönemde aslında önemli olması gereken bir konudur. Günümüzün koşulları artık bunu zorunluluk haline getirmiştir. Her konuda tüketim boyutlarının zirveye ulaştığı günümüzde, acaba çocuğumuz bunu devam ettirebilecek mi?
Ekonomistler, dünyada tüketime dayalı bir düzen tercih ettiler. Belki deneyerek görmek gerekiyordu. Belki de bu kadar değildi ve bizler işin ucunu kaçırdık. Tüketildikçe, üretim ivme kazanıyordu. Ancak gelecek nesillere nasıl bir dünya bırakacağız, umutlar gittikçe tükeniyor mu?
Okuldaki Eğitim Yeterli Değil
Dünyadaki doğal kaynaklar yok ediliyor; sular, topraklar, yiyecekler, ormanlar… Çocuklarımıza bazı değerleri öğretmek ve günlük yaşantımızın içine güzelce yerleştirmek gerekiyor. Okulda ve erken çocukluk eğitim kurumlarında eğitim, ders olarak veriliyor. Belki uygulamalar da yaptırılıyor ancak evde devamını yetişkinler getirmeli. Eğitim, evde de pekiştirilmezse bir yanı eksik kalır ve verim elde edilemez.
İşte tam burada yetişkinlerin model olması önem kazanıyor. Özellikle anaokulu çağındaki çocuklar, anne-babalarını dikkatle izlerler. Onları taklit ederek büyürler.
Anne ve Baba Nasıl Bir Model Olmalı?
Evde kullanmadığımız sürelerde muslukları kapatmalı, banyo ve mutfakta damlayan ancak önemsenmeyen su giderleri en kısa zamanda tamir edilmeli ve çocuğa bu arada fırsat eğitimi verilmelidir. Çocuk, tamirci ile diyalog içinde bile olabilir.
Bunun dışında, kağıt tüketiminde de tasarrufa gidilmelidir. Atılan çeyrek kartonlar, üç-beş satır yazılmış kağıtlar, biraz küçülmüş kurşun kalemler konusunda daha hassas olunmalıdır. Bu tarz tüketimlerde ormanlara dikkat çekilmeli ve çocuğun yapılan israfı anlaması sağlanmalıdır.
Ekmek gerektiği kadar alınmalı, fazla kaldıysa değerlendirilmesi çocukla birlikte yapılmalıdır. Örneğin; yumurtalı ekmek, köfte için hazırlama, tatlı yapma gibi değerlendirmeler, çocuk için hem eğitici hem de eğlenceli olacaktır. Küflenmiş ekmek de ıslatılarak kuşlara verilebilir. Bunun ayrıca hayvan sevgisini de beslediği unutulmamalıdır.
Okunmuş kitapların ihtiyacı olanlara verilmesi, az kullanılmış giysilerin gereken yerlerde ihtiyaç sahiplerine verilmesi gibi konularda çocukla bir bütün olarak çalışılırsa, sosyal sorumluluğa da destek verilmiş olur.
Enerji sarfiyatı ile ilgili “nasıl olsa ödemesini yapabiliyorum” şeklinde düşünülmemelidir. Çocuk enerji olmazsa nasıl bir yaşamımız olur bunu muhakeme edebilmelidir.
Küçük yaşlarda öğrenilenlerin kalıcı olduğu ve alışkanlık olarak yerleştiği düşünülürse, tasarrufa gereken önem verilmeli, çocuklara iyi birer model olunmalıdır.”

28 Şubat 2011 Pazartesi

Dedim ki çok yalnızım;


Dedim: Çok yalnızım.
Dedin: ... Ben ki sana çok yakınım. Bakara-186


Dedim: Evet biliyorum sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke ben de sana yakın olabilseydim.
Dedin: Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Araf-205



Dedim: Buda senin yardımını ister
Dedin: ALLAH'ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Nur-22




Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim.
Dedin: (Öyleyse)Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir. Hud-90




Dedim: Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?
Dedin:ALLAH'ın, kullarının tövbesini kabul edeceğini.. ve ALLAH'ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi? Tevbe-104.




Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı.
Dedin: ALLAH aziz ve bilendir, o günahları bağışlayan ve kullarının tövbesini kabul edendir. Ğafir-2/3.



Dedim: Bunca günahım var,hangisinin tövbesini yapayım?!
Dedin:اALLAH bütün günahları bağışlayandır. Zümer-53.



Dedim: Yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın?
Dedin: ALLAH'tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur. Ali İmran-135.


Dedim: Ne kadar güzelsin ALLAH'ım! Bilmiyorum bu sözlerin karşısında niçin böylesine içim içime sığmıyor ve erimeye başlıyorum, seni çok seviyorum.
Dedin: Şüphesiz ki ALLAH tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.
Birden 'İlahım ve Rabbim benim senden başka kimim var' dedim.
Sen de
'ALLAH kuluna yetmez mi?' (Zümer-36) dedin.


Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim?
Dedin Ey inananlar! ALLAH'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur. Melekleri de size istiğfar eder. ALLAH, müminlere karşı çok merhametlidir. Ahzap-41/43.

La Tahzen!!!



Üzülme!
Üzülebiliyorsan bir kalbin var demektir. Kalpsizler üzül(e)mezler ki. Ne mutlu sana ki, üzülebiliyorsun. Dokunan var demek ki kalbine. Ya dokunulmasaydı kalbine. Ya hüznün gönül toprağını karmasına izin verilmeseydi. Demek ki gözden çıkarılmadın. Demek ki sen hâlâ bir umut tarlasısın.
Üzülme!
Üzülüyorsan, Biri var ki cılız varlığını düştüğü çamurdan kaldırmak istiyor. Onun için dokunuyor kalbine. Kıymetini bil ki, üzmeye değer görüyor seni. Hüzünlerin kalbinin toprağını allak bullak ediyorsa, sen ekilmeye layık bir topraksın demektir. Kaygıların vuruşuyla tuz buz oluyorsa taş katılığında büyüttüğün güvencelerin, yarılan göğsüne umut fidanları dikiliyor demektir.
Üzülme!
Yüzün yerde geziyorsan, ellerin boynuna sarılı ise, içini ısıtacak haberlerin mürekkebi damlıyor olmalı ömrünün defterine. Kar yağıyorsa güvendiğin dağlara, yarının ovalarında rengârenk çiçeklerin olacak demektir. Hırçın fırtınalar sarsıyorsa sevinçlerinin zirvesini, rüzgârlar dövüyorsa umudunun yamaçlarını, bir yüce dağsın sen demek ki, az bekle, eteğinden serin pınarlar akmaya başlayacak demek ki…
Üzülme!
Üzülüyorsan, şımaramazsın. Kibrin kirli tuzağına düşemezsin. Kendini beğenmişliğin çamuruna dolaşmaz ayakların. Uzak geçersin isyanlı yollardan. Heveslerinin ardı sıra düşüp nisyan uçurumlarının başına sürüklenmezsin. Seni Biri yakınlığına çağırıyor demek ki… Gözden çıkarmamış olmalı seni.
Üzülme!
Üzülüyorsan, bir kutlu teselli kapısının önünde bekletiliyorsun demektir. Gözlerini kaldır vefasız dünyanın eşiğinden. Gönlünün elinden çıkar sebeplerin boş avuntularını. Umudunu kes sahte doymalardan. Yüreğini küstür coşkulardan. Kapı açıldı açılıyor demektir.
Üzülme!
Üzülüyorsan, kaybedeceğin bir şeyler var demek ki… Kaybedeceği bir şeyi olanlar çoktan kazanmışlardır. Eline geçmeyenleri saymakla tüketme nefesini, elindekileri saymaya başla. Hepsini saysan bile, nefesini saymaya nefesin yetmeyecek demektir. Bak işte zenginsin.
Üzülme!
Seni bir “İşiten” var. Seni, senin kendini bile sevmenden önce O sevdi. Senin kendini bile bilmediğin unutuş kuyularından çekip çıkardı seni. Çektiğin acılara habire meşgul çalan telefonlar gibi kör ve sağır değil O. Yüreğinin her yangınına O yetişiyor. Ayrılıklarına ve sıkıntılarına metal soğukluğundaki plazalar gibi umursamaz değil O. Yitirdiklerinin hepsini sana iade edeceğine söz veriyor. Sevdalarına ve özlemlerine çok seçenekli sınav kâğıtları gibi tatsız ve tuzsuz formüller sunmuyor. Seni herkesten çok anlıyor, seni senin kendini düşündüğünden çok düşünüyor. Gözyaşlarınla imzalayasın istiyor yakarışlarını. Bir ebedî çerçevenin içinde, gösterişsiz bir kullukla fotoğraflamak istiyor seni. Dağılıp giden ömür kırıntılarının arasından sıcacık bir kardelen ümidi devşiresin istiyor. Keyfinin çatlak kabuklarının arasından sonsuz teselli pınarları akıtmak istiyor.
Üzülme!
Varlığının tenine çiziktir her hüzün. Varlığından haber verir üzüntün. Hatırlar mısın, bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey bile değildin. Hiç umursanmadan çöpe atılabilecek kirli bir su iken sen, yüzüne bir tek O baktı. Kimselerin arayıp sormadığı, önemseyip adını bir kenara yazmadığı o günlerde, Senin adını ilk O andı. Hatırını bildi. Seni yanına aldı. Hep yanında oldu. Sen seni unutup da başını yastığa koyduğunda bile, seni her defasında sabaha çıkardı. Sen Onu defalarca unuttun ama O seni asla unutmadı.
Üzülme!
O’nun en sevdiği kulu da yalnız kaldı. Taşlandı. Sürüldü. Yaralandı. Aç susuz kaldı. Yuvasına uzaktan göz yaşları içinde baktı. Mağarada yapayalnız ve korunmasızdı. Senin gibi üzülen yol arkadaşına sonsuz müjdeler veren tebessümüyle fısıldadı: “Lâ tahzen, innAllahe meânâ.”
Üzülme!
Kaldır yüzünü yerden. Omuzlarından sarsıp kendine getirmek istiyor seni Sevgili. “Rabbin sana küsmedi ki…” Gözlerinin içine içine bak sevdiklerinin. “Rabbin seni unutup yalnız bırakmadı ki…”

Bebeğim Havale Geçirdiğinde Neler Yapmalıyım ?

Havale en çok korktugun durumlardan biri küçükken bende geçirmişim erken teşhisle yırtmışım tabiri cazise rabbim kourusun evlatlarımızı bu durumdan bununla ilğili ilğimi çeken bir yazı paylaşmak istiyorum her an aklımızda bulunması gerek bi konu




Bebeğim Havale Geçirdiğinde Neler Yapmalıyım ?
yükselmesi bilinç kaybına sebep olabilir. bu durumlarda çocuğunuzu yere yatırın ve yanında kalın. hemen doktor çağırın. ailenizde ateşli havaleye yönelik bir eğilim varsa çocuğunuz hastalandığında ateşlenmemesi için elinizden geleni yapın.

Bebeklerin hastalıklarını anlamak çok kolay değil. Derdini anlatamadıkları için sadece ağlarlar. Genelde huzursuz ve çok ağlayan bir bebekte de ağlama da ipucu olarak değerlendirilmeyebilir. Eğer bebeğin yeme, içme ve uyuma alışkanlıklarında dikkat çekici bir değişme varsa, o çocuğun hasta olduğu düşünülür. Her hastalık ateş yükselmesine neden olmazsa da, bebeklerde ve küçük çocuklarda infeksiyon hastalıkları daha sık rastlandığı için, hastalıkların büyük bir kısmında ateş yükselmesi olacaktır. Bu nedenle bebeğin ateşini ölçmek sağlığı hakkında bilgi verecektir. Cildin terli ve bebeğin hareketli olması nedeniyle, koltuk altı yerine makattan ateş ölçmek daha doğrudur.Eğer bebeğin makattan ölçülen ateşi 38 dereceden fazla ise, o bebekte yüksek ateş olduğunu kanıtlar. Ancak çoğu zaman ateşin yüksekliğinden çok bebeğin genel durumu daha da önemlidir. Ateşi normale yakın ama halsiz, devamlı uyuyan, mama yemek ya eda emmek istemeyen bir bebek, 39 derece ateşi olmasına rağmen, canlı hareketli, beslenmesini sürdüren bir bebeğe oranla daha hastadır. Eğer iki aylıktan küçük bir bebeğin ateşi 38 dereceyi aşarsa doktora götürmek gerekir. İki aylıktan büyük bebek için doktora götürme sınırı 39 derece ateştir. Ancak daha düşük rakamlarda da olsa ateş üç günden daha fazla sürüyorsa, doktora götürmek gerekecektir.Ateş yükselmesi vücudun savunma mekanizmalarından biridir. Vücutta virüs ya da bakteri cinsi bir hasatlık etkeni olduğunu ve vücudun buna karşı tepki gösterdiğini kanıtlar. Ateş yükselmesi halinde hastalık etkenleri faaliyetlerini sürdüremez ya da ölürler. Bu nedenle ateş yükselmesi hastanın yararına bir durumdur. Ancak, yüksek ateşin devam etmesi, vücudun hastalığı yenemediğini gösterir. Hastalığın devam etmesi organlarda kalıcı bir bozukluk yaratabileceği için, müdahale edilmelidir. Doktor yapacağı muayeneden sonra hastalığı teşhis edecek ve gerekli önlemleri alacaktır. Gerekli tedaviye başlamadan ateşi düşürmek yararlı bir davranış değildir. Ateşin savunma sistemi için yararlı olduğunu belirttim ancak bunun tek istisnası, yüksek ateşle gelen havale nöbetidir.Beyin hücrelerinin normal dışı bir aktivite göstermesi sonucu ortaya çıkan, vücuttaki istemsiz kasılmalara, tıp dilinde konvülsiyon, halk arasında da havale adı verilmektedir. Tipik bir havale nöbetinde, bebek şuurunu kaybeder, kol ve bacakları kasılır. Birkaç saniye sonra da bütün belirtiler kaybolur. Havale nöbetleri genellikle 6 aylık ile 5 yaş arasındaki çocuklarda olur. çoğu zaman yüksek ateş ile beraberdir. Ancak ateşin yüksekliği ile havale geçirme arasında her zaman bir ilinti yoktur. Yani bazılarında çok yüksek ateşte havale olmazken, bazı bebeklerde daha düşük ateşlerde bile havaleye rastlanabilir. Çocukların %4-5´inde hayatlarında en az bir kez havaleye rastlanırken, bunların yarısında bir kereden sonra havale görülmez. Eskiden, havale geçiren çocukların mutlaka beyin hasarı kalacağı düşünülürken, bunun doğru olmadığı artık anlaşıldı. Önemli olan havalenin kendisi değil, havaleye neden olan hastalıktır. Bu iyi tedavi edilmediği takdirde hasar kalabilir.

Havale nöbeti anne ve babalar için korkutucu olabilir. Ancak bilmeniz gereken en önemli şey, havalenin birkaç dakika sonra kendiliğinden geçeceğidir. Eğer bebeğin ateşi yüksekse, düşürmek için, giysilerini çıkartmak, başına ve göğsüne ıslak bez koymak, tüm vücudu serin su ile ıslatılmış bezlerle silmek yararlıdır. Havale geçiren bebekte, kolonya gibi alkollü maddeler kesinlikle kullanılmaz. Ayrıca ateş düşürmek için su dolu küvete sokmak da tehlikeli olabilir.

Kusmaya başlarsa, yüzükoyun ya da yan yatırarak kusmuğun nefes borusunu tıkamasını önleyin. Nefes alması güçleşirse, alt çenesini hareket ettirmeye çalışarak nefes almasına yardımcı olun. Çoğu insan, havale geçiren kişinin dilini ısıracağını ya da yutacağını ve nefes yolunun kapanacağını düşünür. Dil ısırma olursa da çok önemli değildir. Bunu önlemek için ağzına elinizi ya da başka cisimleri sokmak tehlikeli olabilir. Eğer nefesi durursa, yapay solunuma başlamayın, kısa bir süre sonra kendiliğinden soluk alıp vermeye başlayacaktır. Havale nöbeti geçtikten sonra bebeğin devamlı doktoru varsa, ona haber verin. Bebeği muayene etmek isteyecektir. Eğer bu doktora ulaşamıyorsanız, bir hastanenin acil kısmına götürün.

27 Şubat 2011 Pazar

mucizem'in hayatıma girişi

21.05.2010 tarihinde aramıza katılan bu şirin şey hayatmıza girdigi andan itibaren bizede çok şey kattı en başınıda meşe ve mutluluk çekiyor sezeryan ameliyatıyla dunyaya gelmesine vesile oldum bu kuşuk şirinenin  malum ameliyatla 5 dakikada alınıyor bebek  ama annenin uyanması en az 2 3 saatti or buluyor ki ben öyleydim aman yarabbim nasıl sancıır o nasıl bir agrıdır nasıl dayanma gucu veriyor rabbim ve onun minik ellerini minnacık burnunu görünce agrı sızı kalmıyor mutluluktan
unutuluyor :)





ameliyattan çıktıktan sonra kızımı soruyomusum kızım nerde aselim nerede ve hatta kime benziyor diye bile sormusum bilinçaltı olsa gerek eşimde aynı sana benziyor senin gibi çok güzel gibi
sözlerle beni avutmaya çalısyor şimdi ölsede aynı şeyleri söylemiyor neymiş efendim tıpkı babasıymıs
hastane odasına alındıktan sonra ilk mutlulugum karnımın inmis olmasıydı koca bir göbek kaybolmustu önumden ve ardından kapı açıldı küçük mucize karşımda başta tereddütler tutabilirmiyim diye ama sonra aldım ve dakikalarca baktım baktım doyamadım agrılarımı sızılarımı unuttum çekik gözleriyle bu benimmi karışmıs olmasın demeyide ihmal etmedim çunku kimseye benzemiyodu neydi kimdin bu çekik gözler nerden geliyordu :) kızımın lakapı hala japon her gören japon kız der :)




emzirmek istedim annelik duygusu acıkmıstır diye beceremedim ve saatlere agladım ve üzüldüm ben nasıl anneyim daha emzirmeyi bile beceremiyorum diye sonra aldılar kuzumu bebek odasına goturduler her saat bası annemi kontrole gonderiyodum daha ilk gunden ilk saatlerden ondan kopamaz oldum biz bir bedende 2 can üç günlük hastane maceramızdan sonra  evimize çıktık 2 kişi olarak çıktıgımız eve 3 kişi olarak geri döncuk hertaraf bebek eşyaları bizim ev şenlenmiş bile kızımla oturduk ve şaşkınlıgımızı gidermeye çalıstık biz bir aileydik ve ben bir anneydim ANNE  cennet annelerin ayagı altındadır sırrına mahsar olmuş tek insan ve o andan itibaren annemin degerini daha iyi anladım ve onu kırmamaya özen göstermeye start verdim :)




uykusuz gecelerimizde başlamisti artık bır derin nefes alısında eşim ve ben anında başında bitiyorduk  artık uykusuzluga dayanamadıgım geceler eşime bugundee sen emzir dedigim geceler :) hepsi geride kaldı ve kocaman cimcime bir abla olduk emekliyoruz tek başına ayaga kalkabiliyor kalktıgımızda tekrar oturmadıgımız için çıglıkları basıyoruz  yaramazlıklar hatsafhada ve 2 dişimiz var ve buyuzden huysuzluklarda hatsafhada bu aralar çok bir süreç geçiriyoruz tum diş çıkartan bebeklerin Allah yardımcısı olsun annelerinede güç kuvvet ve sabır versin :)

şükürler olsun:)





uzun bir ugraştan sonra sonunda kendi blogumu açabildim bu ugraş sanırım 3 yıl öncesinden başladı hep bir eksiklik ve sonunda başardım çok mutluyum blogumda herşeye yer vericem yemek örgü dini konular çocuk egitimi,beslenmesi ve ayparçam kızıma dair herşey olcak ve serüven başladı haydi bismillah :)