19 Mart 2011 Cumartesi

“Mismillah!”

Zeynep’le annesi, o içinde her şey olan kitabı, yani Kur’ân’ı okumaya başladılar. Önce annesinin ağzından bir fısıltı duyar gibi oldu Zeynep. “Efendim?” dedi. Kendisine bir şey söylendiğini sanmıştı. “Besmele çektim.” dedi annesi.

“Bismillahirrahmanirrahim.”

Zeynep şimdi daha iyi duymuştu. “Dedem beni kucağına alırken de aynı şeyi söylemişti.” dedi. Annesi gülümsedi. “Çünkü her işin başı ‘Bismillah’tır. Her işe başlarken ‘Bismillahirrahmanirrahim’ deriz. Kur’ân okumaya başlarken de, yemek yapmaya başlarken de…”

Zeynepcik sormadan edemedi:

“Neden bismillah diyoruz ki? Sebebini tam anlayamadım.”

Annesi gözlerinin içine baktı Zeynep’in. Bu bakış çok hoşuna giderdi. Annesinin gözlerinin içinde kendisini görebiliyordu. Annesi anlatmaya başladı.

“Hani, hatırlar mısın, bir masalda, ‘Açıl susam açıl!’ deyince açılan bir kapı vardı. Kapı bu sözü söylemeden açılmıyordu.” Zeynep başını salladı. Annesinin gözlerinin içindeki Zeynep de salladı başını. “Biz bu söze ‘parola’ diyoruz. Dün seyrettiğimiz filmde de vardı, hatırlasana. Kapıya bir yabancı gelirse, parolayı soruyorlardı. Bilemezse içeri almıyorlardı. Parolayı bilmeyen dışarda kalıyor, yabancı ve düşman sayılıyor. Ama parolayı söyleyince, herkes dost olduğunu anlıyor ve sana öyle davranıyor.”

Zeynep bütün bunların “Bismillahirrahmanirrahim”le ilgisini merak ediyordu. Gözlerini annesinin gözlerinden ayırmadan öylece durdu. Dudakları aralanmıştı meraktan.

“Bismillah da onun gibi bir parola işte!” dedi annesi.

“Bir işi yapmaya başlayınca, varlıklar âleminin kapısını aralarsın. Onların seni tanımasını, sana destek olmasını umarsın. O zaman bir işe başlar başlamaz, kendini tanıtman gerek. Onları ve seni yaratan Allah adına burada olduğunu söylemelisin.

İşte ‘Bismillah’ diyerek, Allah’ın adıyla iş yaptığını hatırlatırsın, O’nun kulu olduğunu hatırlarsın, O’nun izniyle hareket ettiğini söylemiş olursun. Yani, bu âlemin parolasını fısıldamış olursun. Eğer parolayı söylemezsen, yabancı ve düşman sanılırsın. Bir bahçeye izinsiz girmek gibi bir şey bu! O zaman sana kapılar açılmaz, işlerin kolaylaşmaz. Parolayı söylersen kapılar açılır, yabancılık çekmezsin, hiçbir şey de sana yabancı ve düşmanmış gibi gözükmez.

“İşte biz de ‘Bismillah’ diyerek başlıyoruz okumaya; tâ ki Rabbimizin söyledikleri bize açılsın ve ne sorumuz varsa cevaplansın.”

Zeynep, “Şimdi ‘Bismillah’ deyince Kur’ân’ın kapağı kendiliğinden mi açılacak?” diye sordu. Annesi bu masumca soruya tebessümle karşılık verdi. Biraz gülüştüler. “Aslında, evet!” dedi annesi.

“Biz Allah adına açacağız Kur’ân’ı ve o da bize sırlarını açacak, sorularımızı cevaplayacak.”

“Hadi var mısın?” dedi annesi. Elinden tuttu Zeynep’in. Kur’ân’ın ilk kapağını Zeynep’in minik elleri kaldırdı.

Ama önce parolayı söyledi:

“Mismillah!”

Senai Demirci

veee zafer blogger'ın :)))

ve uzun bir bekleyişten sonra blog'um ve diger bloglar açıldı çok sevindim

sanırım Abdullah Gül el atmıstı bu olaya ve saolsun halletmişte Allah razı olsunn iyiki varlar

ve artıkk tam gaz yola devam hevesim kursagımda kalmadıı  hepimize hayırlı ve de ugurlu olsunnn



15 Mart 2011 Salı

BLOGGER HAKKINDA

TAM KENDİME BÜYÜK UGRAİLAR SONUCU BLOG AÇAYIM DEDİM VE KAPATACAKLARI TUTTU BUDA ŞANSMIDIR YA :(

AMA ANLAMADIMKİ BAZI YERLERDE AÇILDI DENILIYOR BAZI YERLERDE AÇILMAK ÜZERE DENİLİYOR TAVSİYE ETTİGİM KİŞİLER BLOGUMU ZİYARET EDEMİYOR AMA BEN BİR ÇOK BLOGU ZİYARET EDEBİLİYORUM ACABA ONLAR YENİ WORDPRESSDEMİ

AHH BİRİLERİ BU YAZIYI OKURSA YORUM YAPMAYI İHMAL ETMESİN İNSALLAH KAPOANMAZ KAPANIRSA ÇOK ÜZÜLÜRÜM ÇOK BENİMSEMİŞTİM

4 Mart 2011 Cuma

Konyalı'nın Çiğköftesi :)

Birkaç gündür ugrayamaz oldum buraya adapte olmadıgımdan sanırım  söyle bir göz atayım derken geçen günkü yaptığım çiğköftemi eklemek aklıma geldi evet ben çiğköfte yaptım  :) ve Allahın izniylede becerdim hiç beklemeiyodum kendimden ama guzel oldu ekşili ekişili  adı benden tadı Allahım senden diyerek başlaadım işe  bayagı bilek isteyen bi lezzet erkekler yapmalı kadınlara göre degil adını konyalının çiğköftesi koydum tarifini vermicem bilindik malzemeler :D işte çiğköftem :D

2 Mart 2011 Çarşamba

Çocuğa Tasarrufu Öğretmek Şart!

 
 
Giderek tüketim toplumuna dönüşen dünyamızda bu gidişatı değiştirme sorumluluğu, gelecek nesilleri yetiştirecek olan anne ve babalara düşüyor.
Çocukların tasarruf bilincine sahip olmamasının sadece aileleri değil, tüm dünyayı ilgilendiren bir sorun olduğunu söyleyen Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı Öznur Simav Durusoy, önemli bilgiler veriyor.
“Çocukların tasarrufa, yani ekonomiye alıştırılması her dönemde aslında önemli olması gereken bir konudur. Günümüzün koşulları artık bunu zorunluluk haline getirmiştir. Her konuda tüketim boyutlarının zirveye ulaştığı günümüzde, acaba çocuğumuz bunu devam ettirebilecek mi?
Ekonomistler, dünyada tüketime dayalı bir düzen tercih ettiler. Belki deneyerek görmek gerekiyordu. Belki de bu kadar değildi ve bizler işin ucunu kaçırdık. Tüketildikçe, üretim ivme kazanıyordu. Ancak gelecek nesillere nasıl bir dünya bırakacağız, umutlar gittikçe tükeniyor mu?
Okuldaki Eğitim Yeterli Değil
Dünyadaki doğal kaynaklar yok ediliyor; sular, topraklar, yiyecekler, ormanlar… Çocuklarımıza bazı değerleri öğretmek ve günlük yaşantımızın içine güzelce yerleştirmek gerekiyor. Okulda ve erken çocukluk eğitim kurumlarında eğitim, ders olarak veriliyor. Belki uygulamalar da yaptırılıyor ancak evde devamını yetişkinler getirmeli. Eğitim, evde de pekiştirilmezse bir yanı eksik kalır ve verim elde edilemez.
İşte tam burada yetişkinlerin model olması önem kazanıyor. Özellikle anaokulu çağındaki çocuklar, anne-babalarını dikkatle izlerler. Onları taklit ederek büyürler.
Anne ve Baba Nasıl Bir Model Olmalı?
Evde kullanmadığımız sürelerde muslukları kapatmalı, banyo ve mutfakta damlayan ancak önemsenmeyen su giderleri en kısa zamanda tamir edilmeli ve çocuğa bu arada fırsat eğitimi verilmelidir. Çocuk, tamirci ile diyalog içinde bile olabilir.
Bunun dışında, kağıt tüketiminde de tasarrufa gidilmelidir. Atılan çeyrek kartonlar, üç-beş satır yazılmış kağıtlar, biraz küçülmüş kurşun kalemler konusunda daha hassas olunmalıdır. Bu tarz tüketimlerde ormanlara dikkat çekilmeli ve çocuğun yapılan israfı anlaması sağlanmalıdır.
Ekmek gerektiği kadar alınmalı, fazla kaldıysa değerlendirilmesi çocukla birlikte yapılmalıdır. Örneğin; yumurtalı ekmek, köfte için hazırlama, tatlı yapma gibi değerlendirmeler, çocuk için hem eğitici hem de eğlenceli olacaktır. Küflenmiş ekmek de ıslatılarak kuşlara verilebilir. Bunun ayrıca hayvan sevgisini de beslediği unutulmamalıdır.
Okunmuş kitapların ihtiyacı olanlara verilmesi, az kullanılmış giysilerin gereken yerlerde ihtiyaç sahiplerine verilmesi gibi konularda çocukla bir bütün olarak çalışılırsa, sosyal sorumluluğa da destek verilmiş olur.
Enerji sarfiyatı ile ilgili “nasıl olsa ödemesini yapabiliyorum” şeklinde düşünülmemelidir. Çocuk enerji olmazsa nasıl bir yaşamımız olur bunu muhakeme edebilmelidir.
Küçük yaşlarda öğrenilenlerin kalıcı olduğu ve alışkanlık olarak yerleştiği düşünülürse, tasarrufa gereken önem verilmeli, çocuklara iyi birer model olunmalıdır.”

28 Şubat 2011 Pazartesi

Dedim ki çok yalnızım;


Dedim: Çok yalnızım.
Dedin: ... Ben ki sana çok yakınım. Bakara-186


Dedim: Evet biliyorum sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke ben de sana yakın olabilseydim.
Dedin: Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Araf-205



Dedim: Buda senin yardımını ister
Dedin: ALLAH'ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Nur-22




Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim.
Dedin: (Öyleyse)Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir. Hud-90




Dedim: Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?
Dedin:ALLAH'ın, kullarının tövbesini kabul edeceğini.. ve ALLAH'ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi? Tevbe-104.




Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı.
Dedin: ALLAH aziz ve bilendir, o günahları bağışlayan ve kullarının tövbesini kabul edendir. Ğafir-2/3.



Dedim: Bunca günahım var,hangisinin tövbesini yapayım?!
Dedin:اALLAH bütün günahları bağışlayandır. Zümer-53.



Dedim: Yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın?
Dedin: ALLAH'tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur. Ali İmran-135.


Dedim: Ne kadar güzelsin ALLAH'ım! Bilmiyorum bu sözlerin karşısında niçin böylesine içim içime sığmıyor ve erimeye başlıyorum, seni çok seviyorum.
Dedin: Şüphesiz ki ALLAH tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.
Birden 'İlahım ve Rabbim benim senden başka kimim var' dedim.
Sen de
'ALLAH kuluna yetmez mi?' (Zümer-36) dedin.


Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim?
Dedin Ey inananlar! ALLAH'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur. Melekleri de size istiğfar eder. ALLAH, müminlere karşı çok merhametlidir. Ahzap-41/43.

La Tahzen!!!



Üzülme!
Üzülebiliyorsan bir kalbin var demektir. Kalpsizler üzül(e)mezler ki. Ne mutlu sana ki, üzülebiliyorsun. Dokunan var demek ki kalbine. Ya dokunulmasaydı kalbine. Ya hüznün gönül toprağını karmasına izin verilmeseydi. Demek ki gözden çıkarılmadın. Demek ki sen hâlâ bir umut tarlasısın.
Üzülme!
Üzülüyorsan, Biri var ki cılız varlığını düştüğü çamurdan kaldırmak istiyor. Onun için dokunuyor kalbine. Kıymetini bil ki, üzmeye değer görüyor seni. Hüzünlerin kalbinin toprağını allak bullak ediyorsa, sen ekilmeye layık bir topraksın demektir. Kaygıların vuruşuyla tuz buz oluyorsa taş katılığında büyüttüğün güvencelerin, yarılan göğsüne umut fidanları dikiliyor demektir.
Üzülme!
Yüzün yerde geziyorsan, ellerin boynuna sarılı ise, içini ısıtacak haberlerin mürekkebi damlıyor olmalı ömrünün defterine. Kar yağıyorsa güvendiğin dağlara, yarının ovalarında rengârenk çiçeklerin olacak demektir. Hırçın fırtınalar sarsıyorsa sevinçlerinin zirvesini, rüzgârlar dövüyorsa umudunun yamaçlarını, bir yüce dağsın sen demek ki, az bekle, eteğinden serin pınarlar akmaya başlayacak demek ki…
Üzülme!
Üzülüyorsan, şımaramazsın. Kibrin kirli tuzağına düşemezsin. Kendini beğenmişliğin çamuruna dolaşmaz ayakların. Uzak geçersin isyanlı yollardan. Heveslerinin ardı sıra düşüp nisyan uçurumlarının başına sürüklenmezsin. Seni Biri yakınlığına çağırıyor demek ki… Gözden çıkarmamış olmalı seni.
Üzülme!
Üzülüyorsan, bir kutlu teselli kapısının önünde bekletiliyorsun demektir. Gözlerini kaldır vefasız dünyanın eşiğinden. Gönlünün elinden çıkar sebeplerin boş avuntularını. Umudunu kes sahte doymalardan. Yüreğini küstür coşkulardan. Kapı açıldı açılıyor demektir.
Üzülme!
Üzülüyorsan, kaybedeceğin bir şeyler var demek ki… Kaybedeceği bir şeyi olanlar çoktan kazanmışlardır. Eline geçmeyenleri saymakla tüketme nefesini, elindekileri saymaya başla. Hepsini saysan bile, nefesini saymaya nefesin yetmeyecek demektir. Bak işte zenginsin.
Üzülme!
Seni bir “İşiten” var. Seni, senin kendini bile sevmenden önce O sevdi. Senin kendini bile bilmediğin unutuş kuyularından çekip çıkardı seni. Çektiğin acılara habire meşgul çalan telefonlar gibi kör ve sağır değil O. Yüreğinin her yangınına O yetişiyor. Ayrılıklarına ve sıkıntılarına metal soğukluğundaki plazalar gibi umursamaz değil O. Yitirdiklerinin hepsini sana iade edeceğine söz veriyor. Sevdalarına ve özlemlerine çok seçenekli sınav kâğıtları gibi tatsız ve tuzsuz formüller sunmuyor. Seni herkesten çok anlıyor, seni senin kendini düşündüğünden çok düşünüyor. Gözyaşlarınla imzalayasın istiyor yakarışlarını. Bir ebedî çerçevenin içinde, gösterişsiz bir kullukla fotoğraflamak istiyor seni. Dağılıp giden ömür kırıntılarının arasından sıcacık bir kardelen ümidi devşiresin istiyor. Keyfinin çatlak kabuklarının arasından sonsuz teselli pınarları akıtmak istiyor.
Üzülme!
Varlığının tenine çiziktir her hüzün. Varlığından haber verir üzüntün. Hatırlar mısın, bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey bile değildin. Hiç umursanmadan çöpe atılabilecek kirli bir su iken sen, yüzüne bir tek O baktı. Kimselerin arayıp sormadığı, önemseyip adını bir kenara yazmadığı o günlerde, Senin adını ilk O andı. Hatırını bildi. Seni yanına aldı. Hep yanında oldu. Sen seni unutup da başını yastığa koyduğunda bile, seni her defasında sabaha çıkardı. Sen Onu defalarca unuttun ama O seni asla unutmadı.
Üzülme!
O’nun en sevdiği kulu da yalnız kaldı. Taşlandı. Sürüldü. Yaralandı. Aç susuz kaldı. Yuvasına uzaktan göz yaşları içinde baktı. Mağarada yapayalnız ve korunmasızdı. Senin gibi üzülen yol arkadaşına sonsuz müjdeler veren tebessümüyle fısıldadı: “Lâ tahzen, innAllahe meânâ.”
Üzülme!
Kaldır yüzünü yerden. Omuzlarından sarsıp kendine getirmek istiyor seni Sevgili. “Rabbin sana küsmedi ki…” Gözlerinin içine içine bak sevdiklerinin. “Rabbin seni unutup yalnız bırakmadı ki…”